Pera’nın En Eski Değerlerinden: Garden Bar
Pera… Binlerce yıllık geçmişe sahip olan İstanbul’un kurulduğu tarihten beri hep adını duyurmayı başaran cazibe merkezi. İstanbul’un sınırları içerisinde eğlencenin, sanatın ve kültürün kalbinin attığı Pera’nın günümüzde olduğu gibi tarihin tozlu sayfalarında da önemli bir yeri bulunuyor. Pera; dünya mimarisinden izler taşıyan, sanat eseri niteliğindeki karakteristik binaları ve hayat dolu sokaklarıyla geçmişten günümüze birçok değere ev sahipliği yaptı ve yapmaya devam ediyor. O değerlerden birini, Pera Palas’ta Gece Yarısı dizisi bize bir kez daha hatırlattı. Dizi, hikâyesi gereği merkezine Pera Palace Hotel’i alıyor. Bölümler ilerledikçe ve hikâye genişledikçe Garden Bar, öyküdeki bir başka önemli mekân olarak dikkat çekiyor. Garden Bar, aslında dönemin Pera’sının değerlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.
Pera’nın Ruhunu Taşıyan Mekân: Garden Bar
Görsel Kaynak: https://manifold.press/garden-bar
Garden Bar, asıl ününe kavuştuğu güne gelene kadar farklı süreçlerden geçiyor. İlk olarak II. Meşrutiyet’in yaşandığı günlerde İttihat ve Terakki tarafından Pera Palas’ın hemen yanındaki arsada, ahşaptan bir pavyon olarak varlık gösteriyor.
Osmanlı Dönemi’nde hayırseverlerin bağışladığı eşyaların satıldığı bir sergi, 10 Ekim 1908’de Sultan V. Mehmed Reşat’ın himayesinde coşkulu bir törenle açılıyor. Bu sergi, o dönem daha çok gayrimüslimlerin ilgi gösterdiği Pera’ya Osmanlı aydınlarının da yönelmesini sağlıyor. Daha sonra Garden Bar adını alacak olan mekân, Hilal-i Ahmer (Kızılay) tarafından düzenlenen kermes sayesinde adını daha fazla duyuruyor. Kolera salgınının İstanbul’u esir almasının ardından yoksul halka yardım etmek maksadıyla tanınmış ailelerin yaptığı işlemeler ve el örgüleri burada satışa sunuluyor.
Bulgar uyruklu bir Yahudi olan Natanson, 1910’da Kızılay’dan mekânı devralıyor ve buraya Garden Bar adını verdikten sonra sinema gösterilerine başlıyor. Viyana’dan gelen mobilyalar ve ünlü Huguenin komutasıyla bir cazibe merkezine dönüşmeye başlayan Garden Bar, takvim yaprakları 1912 yılını gösterdiğinde dönemin ünlü emprezaryolarından Jean Lehman ve ortaklarının himayesine geçiyor. 1914 yılında yanan Garden Bar’ın yerine bu kez daha gösterişli bir bina inşa ediliyor. Balkan Savaşları’nın da etkisiyle Türklerin pek kapısını çalmadığı mekânın müşterilerini, genellikle Avrupalılar oluşturuyor.
Tiyatroları, dans şovları ve renkli gösterileriyle Garden Bar; sadece Pera’nın ve Balkanlar’ın değil, belki de tüm Avrupa’nın en gözde eğlence mekânlarından birine dönüşüyor. Özellikle Rusça şarkılara yapılan Türkçe aranjmanlarda eğlencenin sesi iyice yükseliyor. İstanbul, eğlencenin gölgesi altında ilk kez votkayla tanışıyor. Viyana, Paris ve Avrupa’nın diğer büyük şehirlerinden sahne gösterileri sunan revü toplulukları Garden Bar’a konuk oluyor.
Cumhuriyetten sonra da Avrupa’nın önemli sanatçılarına ve müzisyenlerine kapılarını açmaya devam eden Garden Bar, cazibesini korumayı başardı. Cumhuriyet kutlamalarına dahi ev sahipliği yapan mekânın, 10 Kasım 1938 gecesine ait programının gazeteye yansıması ise bir nevi sonunu hazırladı. Yine gazetelerden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin aldığı kararla Garden Bar’ın ve yazlık sahnenin yıkılacağı haberleri yayınlandı.
Zamana Teslim Olan Pera Değerleri
Zamana teslim olan ve tarihin tozlu sayfalarına karışan Pera değerlerinin ilk sırasında ünlü Maksim yer alıyor. İstanbul’un eğlence hayatında önemli bir yeri olan Maksim’in en büyük özelliği, İstanbul’u Batı tarzı danslarla ve gece hayatıyla tanıştırmış olması. Garden Bar’la da rekabete giren Maksim, bu yönüyle Türkiye Cumhuriyeti’nin Batılılaşma ve modernleşme çabası içinde de rol üstleniyor. Türkiye’yi caz müzikle de tanıştıran Maksim’de Rusya, Fransa ve ABD’den gelen müzik grupları da sahne alıyordu. Rekabetin artması ve Rusların ülkelerine dönmesinin ardından Maksim’in kurucusu Thomas borçlarını ödeyemedi ve iflas etti. Bir süre kapalı kalan Maksim, daha sonra Türk assolistlerin sahne aldığı bir gazinoya dönüştü.
Pera’nın bir başka simgesi Taksim Belediye Gazinosu, 29 Ekim 1939’da İsmet İnönü’nün de katılımıyla görkemli bir şekilde kapılarını açıldı. İçinde caz kulübünün de bulunduğu gazino, bir cumhuriyet projesiydi. Yıkıldığı 1967 yılına kadar modernleşmeyi sembolize eden bir mekân olarak hizmet verdi.
Pera’nın ev sahipliği yaptığı bir diğer önemli mekân ise Tokatlıyan Otel’di. Mıgirdiç Tokatlıyan tarafından inşa edilen bu otel de dönemin ünlü müzisyenlerine sahne veriyordu. 1950’li yıllara kadar ayakta kalan Tokatlıyan Otel, Pera içinde kendine önemli bir yer bulmuştu. Sahibi Mıgirdiç Tokatlıyan’ın önce Fransa’ya yerleşmesi, ardından da hayata gözlerini yummasıyla Tokatlıyan Otel de kapılarını kapattı.
Pera’nın Kalbi, Pera Palace Hotel’de Atmaya Devam Ediyor
Yıllara meydan okuyarak zamanın ruhunu taşımaya devam eden Pera Palace Hotel, özlenen Pera’nın da ruhunu yaşatıyor. Geçmiş yüzyıllardan günümüze uzanmayı başaran nadir Pera değerlerinden olan otel, bu dünya semtinin sembol yapılarından biri olarak parlıyor. Pera Palace, otelin kapısından içeriye girdiğiniz anda sizi bir nostalji köşesi olan Kubbeli Salon ile selamlıyor. İhtişamlı yapısıyla size özlemle anlatılan Pera’nın izlerini yansıtıyor. Mimarisiyle de Pera ile özdeşleşen otel, kapılarını araladığınızda kartpostallarda gördüğünüz Beyoğlu’nu canlı olarak resmediyor. Tarihe tanıklık eden, ilklere ev sahipliği yapan ve unutulmaz anılar biriktiren Pera Palace Hotel; tüm sahip olduklarıyla Pera’yı günümüzde de yaşatmaya devam ediyor.
Pera Palace Hotel’in Mustafa Kemal Atatürk, Agatha Christie ve Ernest Hemingway başta olmak üzere döneminin ve günümüzün birçok saygıdeğer isimlerini ağırladığı mekanlarında siz de misafir olma ayrıcalığına erişebilirsiniz.
Bu yazılarımız da ilginizi çekebilir:
Pera Palace Hotel’in İlginizi Cezbedecek Mimari Özellikleri
Pera Palace Hotel’i Yakından Tanımak İsteyenler İçin Film Önerileri
Pera’nın En Eski Değerlerinden: Garden Bar
Pera’nın Küllerinden Doğan Neoklasik Mimari: Pera Palace Hotel
Pera Palace Hotel’i Yakından Tanımak İsteyenler İçin Kitap Önerileri