Türkiye’de Caz Müziği: Özgür Ruhlar İçin Dans Eden Notalar
1840’lı yıllarda, o zamana kadar çoğunlukla klasik müziğe tutkun olan Amerikalılar, Mississippi kıyılarından gelen yepyeni bir müzikle tanıştı: Dönemin “Dixieland” olarak anılan caz müziği. Çok değil, kısa bir zaman sonra Amerika’da pek çok müzikseverin gözdesi olan cazın şöhreti Amerika’yı da aşarak Avrupa‘ya yayıldı. Özellikle İskandinav ülkelerinde çok sevilen caz müziğin Türkiye’ye girişi ise Amerika’da ortaya çıkışının yaklaşık yüz yıl sonrasına denk geldi. O sırada caz, Amerika’da Swing dönemini yani altın çağını yaşıyordu. 1949 yılında İstanbul Radyosu’nda program yapan Erdem Buri, caz müzik paylaşımlarıyla bu kültürü gençlerle paylaşmaya başladı. 1950 ve sonrasında ise caz müzik, İstanbul, Ankara ve İzmir radyolarında çalınan en popüler müzik türlerinden biri haline geldi. Caz, yavaş yavaş ülkemizin kalbine de yerleşmeye başlıyordu.
1940’larda İstanbul’da Başlayan Bir Öykü
Mississippi’de başlayan caz serüveni, yaklaşık yüz yıl sonra ülkemize ulaşmış oldu. 1940’lı yılların sonlarında, İstanbul Sarıyer’deki evinde Cüneyt Sermet, konuklarına caz plakları dinletiyordu. Konservatuarda 3 yıl boyunca kontrbas eğitimi alan Sermet, 1951 yılında Arto Haçaturyan ve Arif Mardin ile birlikte büyük bir orkestra kurdu. Bu orkestra, Mardin’den ve Stan Kenton’dan aranjmanlar çalıyordu. Sermet aynı yıllarda, genç saksafoncu İsmet Sıral’ın modern caza yönelmesine de destek oldu. 1951 ve 1952 yıllarında, Sıral ile birlikte bir altılı kurdu; Türkiye’nin ilk Türk caz şarkıcısı Sevinç Tevs de bu altılıda ismini duyurdu. Takip eden yıllarda eğitmen ve danışman olarak çalışmalarını sürdüren Sermet, 1950’li yıllarda pek çok gencin caz müziğe yönelmesine ve bunun sonucunda Boston Berklee Müzik Okulu’na gitmelerine destek oldu.
1950’ler Türkiye’si Caz Müzikle Dans Etmeye Başlar
Kemal Sural, 50’li yıllarda caz müzik yapan bir başka müzisyen olarak karşımıza çıkıyor. Trompet çalan Sural, Badi Kemal olarak da bilinir. Üsküdar Halkevi’nde müzik yaparken keşfedilen Sural, 1940 yılına gelindiğinde Hulki Saner Orkestrası’na katıldı. 50’li yılların bir başka önemli ismi de Röne Koen. Erden Buri ve Arif Mardin ile bir kayda imza atan sanatçı, yıllar boyunca caz müzik sevdasını sürdürdü. İstanbul’un yanı sıra İskenderun’da da caz melodileri duyulmaya başlandı. Davulcu Andre Çoğal, caz müziğinin 50’li yıllardaki önemli isimlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.
Dünyaca Ünlü Caz Müzisyenleri Türkiye’de
Takip eden yıllar, dünyaca ünlü caz müzisyenlerinin Türkiye ziyaretlerinin de başlangıç yılları oldu. 1956 yılında ülkemize gelen Dizzy Gilespie Orkestrası havaalanında ünlü Türk caz müzisyenleri tarafından karşılandı. Dave Brubeck Dörtlüsü ve Louis Armstrong da ülkemizi ziyaret eden değerli isimler arasındaydı.
İlk Caz Kulübü Bebek’te Açılır
Afrika’daki sömürge kolonilerinin acı, hüzün, hayaller ve hayal kırıklıklarını ifade etmek istemeleriyle başlayan caz serüveni, yüz yıldan daha fazla bir zaman sonra ülkemizde de pek çok hayran kazandı. Müzik türleri arasında tutkunun en fazla hissedildiği müzik türü olma özelliğiyle caz müzik, Türkiye’de de kendine has bir hayran kitlesi kazanmış oldu. Bunun sonucunda, ülkenin ilk caz kulübünün açılışı da gecikmedi. Bebek’te açılan “306”, ağız armonikası müzisyeni Hasan Kocamaz’ın eseriydi. Muvaffak Falay ve İsmet Sıral Altılısı konserleriyle cazın büyüsünü her gece onlarca müziksevere ulaştırıyordu.
Çağdaş Türkiye’de Caz Sevdası Devam Ediyor
Günümüzde caz sevdası, İstanbul’da her yıl düzenlenen festivaller aracılığıyla kendini göstermeye devam ediyor. Festivaller, sadece dünyanın her köşesinden gelen caz sanatçılarına ve gruplarına değil, ülkemizin başarılı ve yetenekli müzisyenlerine de ev sahipliği yapıyor. Bunun yanı sıra, özellikle geçtiğimiz 10 yılda Türk müzisyenlerinin
yurt dışı başarıları da göz dolduruyor. Jehan Barbur, Fatih Erkoç, Elif Çağlar Muslu, İlhan Erşahin, Kerem Görsev, Birsen Tezer ve daha pek çok başarılı isim, Türkiye’nin caz müziği melodileriyle dans etmesini sağlamaya devam ediyor.
Pera Palace’ta Çok Özel Bir Etkinlik
İlk yerli caz grubu piyanisti İlham Gencer ile ilk çay saatlerine eşlik eden Pera Palace Hotel’de geçmişin keyifli dinletileri ve cazın ruhu yaşama devam ediyor. Salonun muazzam kubbesine, İlham Gencer’in nefes kesen melodileri eşlik ettiği an, zamanda yolculuk bir mitten ziyade bir gerçeğe dönüşüyor. Haftanın her günü, saat 15.00-18.00 arası, İlham Gencer İle Geleneksel Çay Saati, İstanbul’un altın çağına tanıklık etmek üzere tüm misafirlerine kapılarını açıyor.
Bu yazılarımız da ilginizi çekebilir:
Çağdaş Türkiye’nin İlk Adımı Cumhuriyet Üzerine Yazılan En Önemli Kitaplar
96. Yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluş Hikayesi
Cumhuriyet ve Dünya Tarihinde Kadınlar Günü
Ulu Önderimizin Son Yolculuğunda Gökten Yağan Rengârenk Düğmelerin Sımsıcak Hikâyesi