Avrupa Birliği Komisyonu’nun Tarihi Kafeler Rotası
18.yüzyıldan 20. yüzyıla kadar olan zaman diliminde, kahve kültürünün popülerlik kazanmasıyla, Avrupa’da kafeler yaygınlaşmaya başladı. Bu kafeler bir süre sonra, sadece kahve tüketilen bir yer olmaktan çıkıp insanların sosyalleştikleri ve bilgi alışverişinde bulundukları, kültürel ortamlar hâline geldi. Uzun yıllardır varlığını sürdüren ve tarihe tanıklık eden bu kafeler, korunması gereken kentsel mirasın da önemli bir unsuru oldu. Bu mirası korumak amacıyla, 2022 yılında Avrupa Konseyi Kültür Rotaları Programı tarafından onaylanarak sertifika alan Tarihî Kafeler Rotası oluşturuldu. Bu rota; Avrupa’da mevcudiyetini sürdüren, insanlığın tarihî, siyasi, kültürel ve sosyal değişimine tanıklık eden kafelerden oluşuyor. Avrupa Birliği Komisyonu’nun Tarihî Kafeler Rotası’nda yer alan, kültürler arası iletişime katkısı olan, sanatsal ve mimari akımları günümüze aktaran tarihî kafelerden bazılarını sizin için derledik.
Sanatçıların Uğrak Mekânı: Café Kipos
Yunanistan’daki Girit Adası’nın Hanya şehrinde yer alan ve 1870 yılında kurulan Café Kipos, geçmişte sanatçıların ve entelektüellerin uğrak mekânıydı. Geçmiş yıllarda, özellikle müzik geceleri ve kitap sunumları gibi kültürel etkinliklerin düzenlendiği kafe, günümüzde de bu tarz organizasyonlara ev sahipliği yapmaya devam ediyor.
Kafenin içerisinde, yaklaşık 150 yıllık tarihini yansıtan bir fotoğraf sergisi de bulunuyor. Yunanistan’da bulunan tek tarihî kafe olmasıyla da öne çıkan Café Kipos, Avrupa Tarihî Kafeler Derneği’nin kurulmasına ilham veren önemli bir mekân.
Paris’in En Eski Kafelerinden Biri: Les Deux Magots
1812 yılında Fransa’nın Paris şehrinde kurulan kafe, adını bir zamanlar aynı yerde bulunan bir hediyelik eşya dükkânından alır. İsmi “iki Çin heykelciği” anlamına gelen bu kafenin içinde, atmosferine renk katan iki heykel bulunuyor.
Bu tarihî kafe, Paris için kültürel, sanatsal ve edebî anlamda önemli bir etkiye de sahip. Rimbaud, Verlaine ve Mallarmé gibi önemli şairlerin düzenli olarak ziyaret ettiği bu mekân, sürrealistleri ve varoluşçuları da sık sık ağırlamıştı. Les Deux Magots günümüzde hâlâ sanat, edebiyat, moda ve politika dünyasındaki önemli isimleri ve turistleri misafir etmeye devam ediyor.
Mozart ve Beethoven’ın İzinde: Café Frauenhuber
Viyana’nın en eski kafesi olarak bilinen bu tarihî kafenin kuruluşu, 1824 yılına dayanıyor. Café Frauenhuber, Wolfgang Amadeus Mozart ve Ludwig van Beethoven gibi iki önemli ismin unutulmaz bestelerini dinleyicilerle buluşturan bir mekân olarak da ayrı bir öneme sahip. Yerli ve yabancı ziyaretçilerin ilgi odağı olan bu geleneksel kafe, Viyana’ya yolu düşen herkesin mutlaka görmesi gereken mekânlar arasında bulunuyor.
Lizbon’un Simgesi: Café Nicola
1929 yılında kurulan Café Nicola, Lizbon tarihinin âdeta bir simgesi gibidir. Bu kafe, zamanında özellikle entelektüel elitlerin ve günümüzde kafenin içerisinde bir heykeli bulunan şair Bocage’ın uğrak mekânlarından biriydi.
Café Nicola, tüm bunların yanı sıra ilham veren mimari detaylarıyla dikkat çekiyor. Günümüzde restoran olarak da kullanılan bu kafe, ziyaretçilerine klasik ve caz müzik şöleni de sunuyor.
Politik Sınıfların Buluşma Noktası: Caffè Gelateria Fiorio
Nietzsche’nin uğrak mekânı olarak ünlenen bu tarihî kafe, İtalya’nın Torino kentinde yer alır. 1780 yılında kurulan Caffè Gelateria Fiorio, sanatçılar ve entelektüel kişiler için önemli bir buluşma noktasıydı. Başlangıçta aristokratları ve üst düzey yetkilileri de ağırlayan kafe, zamanla devrimcilerin ve vatanseverlerin de sık sık ziyaret ettikleri bir mekân hâline gelmiştir.
Kitaplara Konu Olan Kafe: Café Conditori La Glace
Birçok kitapta ismine rastlayabileceğiniz Café Conditori La Glace, Danimarka’nın en eski kafesi ünvanına sahip. 1870’te hizmet vermeye başlayan kafe, özellikle sanatseverler ve edebiyatseverler tarafından sıkça tercih ediliyordu. Eski Kopenhag’ın ortasında bulunan Café Conditori La Glace, altı nesildir sunduğu kaliteli hizmet anlayışıyla, günümüzde de ziyaretçilerin beğenisini kazanmaya devam ediyor.
İhtişamlı Bir Mimari Örneği: Café Slavia
1844 yılında Prag’ta kurulan bu tarihî kafe, ihtişamlı mimarisiyle ve Art Nouveau tarzı avizeleriyle dikkat çeken önemli mekânlardan biri. Prag Ulusal Tiyatrosu ile aynı caddede yer alan bu mekân, açıldığı günden bugüne dek oyuncuların, yazarların, yönetmenlerin ve bestecilerin buluşma yeri olmuştur. Ayrıca 1900’lü yıllarda Slavia Çek kültürünün de merkezi hâline gelmiştir.
Sanatın, Edebiyatın ve Kültürün Merkezi: Café Casino
Günümüze kadar korunan ahşap dekorasyonuyla ünlü bu kafe, 1873 yılında Santiago De Compostela’da kuruldu. Açıldığı günden itibaren burjuvazinin ve aristokratların uğrak mekânı hâline gelen Café Casino, döneminde çeşitli kültürel etkinliklere de ev sahipliği yaptı.
Galiçya danslarının sergilendiği etkinliklerle ünlenen kafe, neredeyse İspanya denince akla ilk gelen mekânlardan biri. Café Casino’da günümüzde de çeşitli edebiyat ve sanat etkinlikleri düzenlenmeye devam ediyor.
Art Nouveau Esintileri: Caffè Meletti
1907 yılında Ascoli Piceno’da açılan bu tarihî kafe, Art Nouveau tarzını en iyi yansıtan mekânlardan biri. Caffè Meletti’yi ziyaret ettiğinizde, kendinizi âdeta bir filmin içinde gibi hissedebilirsiniz. Mascagni’nin Lodoletta operasını burada yazmaya başladığı söylenen kafe, döneminde Badoglio, Sartre Hemingway, Stuparich gibi önemli isimleri de ağırlamıştır.
1981 yılında Kültür ve Çevre Mirası Bakanlığı tarafından Tarihî ve Sanatsal İlgi Alanı ilan edilen bu mekân, kentle bütünleşen ihtişamlı mimarisiyle kentin tam ortasında süzülüyor.
İstanbul’un Kalbinde: Pera Palace Hotel
İstanbul’un tam kalbinde konumlanan Pera Palace Hotel, ihtişamlı mimarisiyle ve görkemli tarihiyle ilklerin oteli olarak karşımıza çıkıyor. Geçmişten günümüze taşıdığı değerler sayesinde kapısından içeri adım attığınız anda sizi âdeta zaman yolculuğuna çıkarıyor.
Pera Palace Hotel, İstanbul’a seyahat eden önemli devlet adamları, sanatçılar, oyuncular, yazarlar ve yönetmenler tarafından konaklama yeri olarak tercih edilmesiyle de biliniyor. Odalarına ünlü ziyaretçilerinin adını veren ve her detayında tarihin izlerini taşıyan bu özel yapı, hizmet vermeye başladığı günden beri yüksek tavanlarıyla ve görkemli dekoratif süslemeleriyle ziyaretçilerini büyülemeye devam ediyor.
Bütün bu güzelliklerinin yanı sıra, Avrupa Birliği Komisyonu’nun Tarihî Kafeler Rotası’nda Türkiye’yi temsil eden Pera Palace Hotel, kıymetli varlığına her geçen gün değer katıyor. Siz de İstanbul’un en ikonik oteli olan Pera Palace Hotel‘i ziyaret edebilir, sevdiklerinizle birlikte unutulmaz bir deneyim yaşayabilirsiniz.
Bu yazılarımız da ilginizi çekebilir:
İstanbul’da Çay İçebileceğiniz En İyi 10 Mekan